kadın istismarı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kadın istismarı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Haziran 2014 Cuma

Müstehcen Reklam Panosu Şikayet Örneği

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Bilgi İşlem ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı'na yapılan bir şikayettir.

En son 20 Mart 2011 tarihinde gözüme zorla sokulan otobüs ve metrobüs duraklarının ClearChannel panolarındaki "Patos Rolls" reklamından şikayetçiyim. Toplumsal değerleri zayıflatan, insanın edep duygusunu yırtan, insanın gözüne zorla sokulan, durakta bekleyeni adeta kucağına alan ve huzurunu bozan, üzerinde yarısı çıplak ve iştihalı bir bakışla bakan bir kadın bulunan, kadınlar gününün geçmesiyle kadın istismarına devam eden, kadının değerini yanlızca güzelliğine indirgeyen, kadınlara ulaşamayacakları bir güzellik gösterip onları sıkıntıya sokan, eşlerinin kıymetini bu kadar güzel değil diye erkeklerin gözünden düşüren, erkeklerin hissiyatlarını galeyana getirip şu an için ancak çerezle tatmin olabilecekleri mesajını veren, ağzına bir şey götüren kadın metaforu ve kadının bedeni güzelliği ve zevk alma üçlemesinin verdiği subliminal mesajın yan ürünü olarak kadının cinsel bir meta olarak yorumlanmasına sebep olan bu ve benzeri reklamların kaldırılmasını ve bir daha toplum önünde sergilenmemesini istiyorum.

26 Haziran 2014 Perşembe

Müstehcen Reklam Panolarını Şikayet Süreci

Kadını Cinsel Olarak Ön Plana Çıkartan Reklamlar için Şikayet başlıklı bir yazıdan alıntıdır.

Son zamanlarda, bilmem nedendir, toplumsal alanlarda ürünlerden çok kadınları ve kadınların cinselliğini ön plana çıkartan reklamların sayısı iyice arttı. Bu reklamların rahatsızlığını hisseden bir vatandaş olarak, diğer birçok kişi gibi bu probleme resmi kanallar aracılığı ile çözüm aramış bulunup aşağıdaki yazışmayı yapmış bulunmaktayım.

Yazışmalar sonunda ortaya çıkan sonuç reklamlardan daha fazla rahatsızlık verdiği için, yapılan yazışmaları diğer insanlarla paylaşmanın farkındalığı arttırarak problemin çözümü için etkin bir girişim olacağı düşüncesindeyim.

Hazırlanan bu metni, yapılan çalışmalarda harcanan emeği de gözeterek, çevrenizdeki kişilerle paylaşmanız, gündeminize almanızı rica ederim.

Allah bizleri korktuklarımızdan emin kılsın. Umduklarımıza nail eylesin.

Y.Ç.

»
Gönderen: Başvuru Sahibi
Alıcı: Başbakanlık İletişim Merkezi (BİMER)
Tarih: 09.05.2014

İl genelinde bulunan panolarda müstehcen içerikli (iç çamaşırı vs.) reklamların yayınlanması son zamanlarda iyice yaygınlaşmış bulunuyor. Paylaşıma uygunluk açısından, televizyon kanallarını ve internet sitelerini denetleyen belli kuruluşların varlığından haberdar olarak, bir denetleme mekanizmasının bu reklam panoları içinde olması gerektiğini düşünüyorum. Bu noktada toplumun inançlarına ters düşen, değerlerinin yıpranmasına alenen neden olan ve yaşam kalitesini azaltan uygulamaların önüne geçilmesini rica ediyorum.

«
Gönderen: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Beyazmasa
Alıcı: Başvuru Sahibi
Tarih: 12.05.2014

Başvurunuzda yer alan konu İstanbul Büyükşehir Belediyesi yetki ve sorumluluk alanında bulunmamaktadır. Konunuz Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na bağlı Reklam ve Özdenetim Kurulu yetkisi dahilindedir.

www.rok.org.tr/basvuru.asp web adresinden internet yolu ile başvuru formu doldurabilir ya da iletişim bilgilerinden ilgili kurum yetkililerine ulaşabilirsiniz.

Adres: Nispetiye Cad. Yanarsu Sok. M.Çelik Apt. No:58/2 Etiler / İstanbul
Telefon: (212) 351 63 70 Faks: (212) 351 64 13
E-posta: rok@rok.org.tr

»
Gönderen: Başvuru Sahibi
Alıcı: Reklam Özdenetim Kurulu (ROK)
Tarih: 14.05.2014

Merhabalar;
Son zamanlarda İstanbul’un hemen hemen her yerinde bulunan reklam panolarına verilen reklamlarda “ürünlerden” çok “kadınlar” pazarlanmaya başlandı.

Yapılan bu reklamların uluslararası uygulama esaslarındaki karşılığını bilmemekle beraber toplumun inançlarına ters düştüğünü, değerlerin yıpranmasına neden olduğunu düşünüyorum.

Referans kabul gören uluslararası esasların toplumumuzun düşüncelerini yansıtmadığı düşüncesiyle bu reklamlara acil müdahale edilmesini talep ediyorum.

«
Gönderen: Reklam Özdenetim Kurulu (ROK)
Alıcı: Başvuru Sahibi
Tarih: 15.05.2014

Sayın Başvuru Sahibi,

Hangi markaya ait açık hava reklamları hakkında başvuru yaptığınızı öğrenmemiz mümkün olursa ve varsa bir görseli bizimle paylaşabilirseniz, başvurunuz değerlendirmeye alınabilecektir.

Bilgilerinize sunar, Reklam Özdenetim Kurulu’na göstermiş olduğunuz ilgiye teşekkür ederiz.

Saygılarımızla,
Reklam Özdenetim Kurulu

»
Gönderen: Başvuru Sahibi
Alıcı: Reklam Özdenetim Kurulu
Tarih: 19.05.2014

Merhabalar

Daha önceki e-postada bahsettiğim toplumsal alanlarda yayınlanan kadını cinsel olarak ön plana çıkartan reklamlara yönelik; sizin tarafınızdan markaları hedef alan çalışmaların yapılması geçici bir çözüm olacaktır. Benim sizlerden talebim, nasıl ki ülkemiz genelinde içki ve sigara reklamlarının yapılması yasak ise, problem olarak tanımlanan reklamların da yayınlanmadan önce denetlenmesini gerektiren bir düzenlemenin yapılması yönünde. Bu şekilde yapılacak bir düzenleme daha kalıcı ve daha sağlıklı olacaktır.

Elimde bu reklamlara yönelik herhangi bir görsel bulunmamakla birlikte rahatsızlığa sebebiyet veren markalar aşağıdaki şekilde sıralanmıştır.

1) Penti
2) Intimissimi
3) İpekyol
4) Mavi
5) Lady Gaga

Yukarıda da ifade edildiği gibi paylaşılan bu marka isimleri, sadece bu markalara yönelik alma isteği ile değil, cinselliği ön plana çıkartan reklamların yapılmasının önüne geçilmesi içindir.

Bilgilerinize sunar, ilginiz için teşekkür ederim.

«
Gönderen: Reklam Özdenetim Kurulu
Alıcı: Başvuru Sahibi
Tarih: 23.05.2014

Sayın Başvuru Sahibi,

Reklam Özdenetim Esaslarının “Ahlaka Uygunluk” başlıklı 2. Maddesinde; “Pazarlama iletişimi, söz konusu ülkenin ve kültürün genel ahlak kurallarına aykırı ifadeler ya da sözel ve görsel unsurlar içermemelidir. Genel ahlak kuralları, toplumumuzun laik ve çağdaş yaşam biçimini yansıtan davranışları olarak yorumlanır” hükmü yer almaktadır.

Reklamlarda tanıtımı yapılan ürünlerin kullanım alanları doğrultusunda gösteriliyor olması ahlaka aykırı bir durum olarak değerlendirilememektedir. Kadınların için üretilmiş bir çorap reklamında, bir iç giyim reklamında, giysi olarak bir eteğin tanıtımının yapıldığı reklamlarda kadın vücudunun ilgili bölümlerinin reklam görsellerinde yer alması ahlaka aykırı nitelikte görülmemektedir. Söz konusu durumlar, ilgili ürün gruplarının günlük hayattaki kullanım şekillerini yansıtmaktadır. Intimissimi, Penti, Mavi markaları için hazırlanan açık hava reklamlarında yer alan görsel sunum cinselliğin istismarı niteliğinde olmadığından ve pornografi içermediğinden Özdenetim Esasları’nın “Ahlaka Uygunluk” başlıklı maddesine aykırı nitelikte görülmemektedir.

Bilgilerinize sunar, Reklam Özdenetim Kurulu’na göstermiş olduğunuz ilgiye teşekkür ederiz.

Saygılarımızla,
Reklam Özdenetim Kurulu

17 Haziran 2014 Salı

RTÜK’ten Kadın İstismarı İncelemesi

RTÜK’ten Kadın İstismarı İncelemesi başlıklı bir yazıdan alıntıdır (Furkan Altınok / 19.08.2013 / Yeni Akit).

Televizyon reklamlarında dozu giderek artan cinsellik Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun araştırmasına konu oldu. Kurum uzmanlarından Deniz Çimen’in kaleme aldığı “Cinsiyet Eğilimi Bağlamında Televizyon Reklamlarında Kadın” konulu tezde, reklamların üründen bağımsız olarak sürekli kadın cinselliğini sömürdüğü vurgulandı. Medya metinleri içinde cinselliğin en çok kullanıldığı araçlardan birisinin reklamlar olduğu anlatılan tezde, “Reklamlarda farklı amaç ve biçimlerde cinsellik sunulmakla birlikte, asıl amaçlanan cinselliğin kullanılması sonucu hedef kitleyi reklamı yapılan ürünü satın almaya ikna etmektir.” denildi.

Kadın, ürün gibi sunuluyor

Tezde, reklamcıların açıkça ifade edemedikleri şeyleri imgeler aracılığıyla sunabilme imkanını oluşturduklarına dikkat çekilerek şöyle denildi: “Bu türden imge kullanımının örneklerine bolca rastlanmaktadır. Reklamı yapılan ürünle reklamda kullanılan kadın imgesinin ilişkisiz olduğu ancak ürünün hedef kitlesinin (yani erkeklerin) dikkatini çekmek amacıyla kadın imgesinin kullanıldığı reklamlara sıkça rastlanmaktadır. Bu reklamlarda kadın imgesi, özellikle cinsel haz nesnesi olarak kullanılmaktadır. Reklamların etkili olmak amacıyla kullandığı stratejiler arasında yeni mitler üretmek yanında erotik çekiciliği kullanmak da yer almaktadır. Semboller aracılığıyla kültürel değerler kadar arzular da kodlanabilmektedir. Bu yolda kullanılan vazgeçilmez unsurlardan biri de, görsel hazzın temel kaynağı olarak görülen ‘kadın bedeni’dir.  Öncelikle reklamlarda kadın bedeni, bir meta olarak kullanılmaktadır. Erkek arzusunun bir nesnesi olarak kodlanan kadın bedeni, özellikle hedef kitlesi erkekler olan reklamlarda, ürünle ilişkisiz biçimde, bütün olarak ya da parçalanarak gösterilmektedir. Bu konuda otomobil reklamları en iyi örneği oluşturmaktadır. Ürün ile özdeşlik kurularak sunulan kadın bedeni, erkeğin elde edebileceği ürün gibi satılık konuma düşürülmüş olmaktadır. Erkekleri hedef alan bu tip reklamlarda kadın bedeni, ‘erkeğin içini gıcıklamak, cinsel ilgi uyandırmak ve bu tepkileri marka ile özdeşleştirmek için’ gösterilmektedir.”

Kadın bedeni sergilenmeye hazır bir süs aracı

Reklamlarda kadın bedeninin, “narsistik bir tapınma aracı” olarak kullanıldığı görüşü de savunulan tezde, “Kadın bedeninin mükemmelliğine duyulan arzu, sembol oluşturma stratejilerinden biri olarak kullanılmaktadır. Özellikle güzellik ürünlerinin satış kampanyalarında kadın bedeni, sergilenmek üzere süslenmeye hazır bir meta olarak görüldüğü için kadın, bedenini önce kendisine sonra da erkeğe beğendirmekle adeta yükümlüdür” ifadesi kullanıldı.

Motor yağı reklamındaki kadın

Deniz Çimen’in tezinde, reklamcıların kadını her duruma göre modelledikleri kaydedilerek “Margarin reklamlarında özenli anne, deterjan reklamlarında titiz ev kadını, banka reklamlarında güler yüzlü memure, modern ev araç ve gereçlerinde çağdaş iş bilir kadın, motor yağ reklamlarında akıcı ateşli bir malzeme, araba reklamlarında aracın erkeksi çekiciliğinin büyüsüne kapılmış bir dişi, kısacası her durumda kullanıma hazır, kendisine her türlü anlamın atfedilebileceği esnek bir malzeme olan kadınlar kurgulanan özellikleriyle pazarlanan malı, hizmeti tariflerler” denildi. Tezin sonuç bölümünde ise insan onuruyla bağdaşamayan reklamlardaki bu yaklaşıma karşı mücadele edilmesi gerektiği belirtiliyor.

Bahsi geçen tez:
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Bağlamında Televizyon Reklamlarında Kadın
www.rtuk.org.tr/upload/UT/11.pdf
https://app.box.com/s/m4nab1su56jvh7be3e1y

Müstehcenliğe Sanat Kılıfı

Müstehcenliğe Sanat Kılıfı başlıklı bir yazıdan alıntıdır.

Farkında olmadığımız ciddî tehlikelerden biri de ‘müstehcenlik’tir. Tesettüre uymayan, kadını bir ‘meta/zevk aracı’ olarak gören bu anlayış sessice yaygınlık kazanıyor. Medya vasıtalarının neredeyse tamamında kadın istismarı söz konusu.

En yaralayıcı olanlardan biri de, kadınların ‘reklam malzemesi’ olarak kullanılması. Hiç ilgisi olmadıkları halde her ‘ürün’ün reklamı ne yazık ki ‘kadın’lar üzerinden tanıtılıyor. Ev, araba, giyim; hatta ve hatta ‘motor yağları’ bile açık saçık kadın görüntüleri kullanılarak tanıtılıyor!

Devam eden ‘müstehcen’ reklamlar kadar, bunlara ses çıkarmayan ‘feminist’lerin tavırları da garip. Yeri ve zamanı geldiğinde ‘kadın hakları’ndan bahsedenlerin, apaçık ‘kadın istismarı’ olan bu reklamlar karşısında sessiz kalmasını anlamak mümkün değil. Elbette bu ‘çirkin’ reklamlara itiraz edenler oluyor, fakat bunların hem sayısı az, hem de sesleri gür çıkmıyor.

Geçen günlerde kendisini ‘sanatçı’ diye takdim eden bir hanım, müstehcenliğin ve müptezelliğin dikalasına imza atarak çirkinlikler sergilemiş. Sonra da bunun ‘sanat’ olduğunu iddia etmiş! Tabii ki böyle bir çirkinliğe itiraz etmesi gereken ilk isimler, gerçek sanatçılar olmalı. Nitekim, Kenan Işık açıkça itirazını ortaya koymuş ve TRT Haber’de yayınlanan “Kozmik Oda” programında şöyle demiş:
“Müstehcenlik sanata âlet ediliyor. Yani gişe için bu yapılıyor, bu ayıptır. Teammüden, bir oyuna yakışsın ya da yakışmasın esere ve seyircinin olumlu anlamda dönüşmesine hiçbir katkısı olmayan müstehcenliğin hiçbir katkısı yok. Sanata da yok, seyirciye de yok. Hatta ben bunun sanata ihanet olduğunu düşünenlerdenim. (...) Yani bir oyuncunun salt orasını burasını görmek kimin ne işine yarar? Bu artık miadını doldurdu. (...) Baktığınız zaman bu gösteri değmez. Bu düşünce bile değmez.” (Milliyet, 9 Aralık 2010)
Sanat adına müstehcenlik sergilenmesine haklı olarak itiraz eden ve bunun “sanata ihanet olduğunu” söyleyen Kenan Işık’a en başta ‘feminist’lerin destek vermesini beklerdik; ama o cenahtan bir destek sesi duymadık. Sanat kılıfı adı altında ‘kadın’ı aşağılayan bu oyunlara itiraz etmek gerekmez miydi?

Maalesef sanat adı altında en başta kadınlar istismar edilirken, müstehcenlik de teşvik edilmiş oluyor. Her kademedeki bu istismara ciddî itirazlar ortaya koymak durumundayız. Müstehcenliğe sanat kılıfı geçirmek isteyenlerin oyunlarını da bozmak durumundayız. Bunun için sivil toplum kuruluşlarına da iş düşüyor. En az benzin fiyatına edilen itiraz kadar bu oyunlara da itiraz edilmeli. Yoksa bizim için ‘benzin’in ucuz olması yeterli mi?

Unutmayalım ki benzin ucuz olsa da, müstehcenliğin önü kesilemedikten sonra huzur ve sükûna kavuşamayız. Asıl tehlikenin müstencenlik benzeri tuzak kuranlardan geleceğini görmeli ve onlara karşı tedbir almalıyız.

Sanatkârların ‘Büyük Sanatçı’yı razı eden eserler ortaya koymasını temenni edelim...

16 Haziran 2014 Pazartesi

Reklam, Kadın-Erkek Eşitliği ve Din

Reklamda Kadın İstismarına Dur De
Teoride kadın-erkek eşitliği ve kadının özgürlüğü gibi konular tartışılırken uygulamada reklamlar vasıtasıyla ürünleri pazarlamak için denetimden uzak her türlü yol deneniyor. Reklamlarda kadınlar şampuan, ped ve kozmetik ürünleri ile sözde özgürlüklerini elde ederken gerçekte kadınlar kozmetik ürünlerinin sadık müşterileri haline geliyor. Hatta bu kozmetik ürünlerinin reklamları kadınlara erkekleri nasıl baştan çıkarıp esir edeceklerini söylerken özgürlük diye yola çıktığı yolda bir çelişkinin de içine giriyor. Kadın haklarını savunanlar da bu duruma tepki vermemekle aynı çelişkiyi paylaşıyor.

Reklamlarda kadınların meta olarak kullanıldığı su getirmez bir gerçek. İster kadınlara yönelik ürünlerin reklamları olsun isterse kadın bedeninin kullanıldığı başka bir reklam olsun kadın unsurunun reklama kasden dikkat çekmek için konulduğu ortada. Televizyonda neyi ballandırdığı belli olmayan açık saçık mankenlerin "Hımm mımm"lı fon müziklerinin eşliğinde bir çerezi, dondurmayı veya çikolatayı yerken gösteren reklamların genel ahlâka aykırı olmadığını kimse savunamaz. Hatta zevk için yaşamayı telkin eden reklamlarda kadının bu derece öne çıkarılması kadının değerini de o derecede düşürdüğünden kadın hakları savunucularının itiraz etmek için nasıl bir delil bekledikleri merak konusu.

Bir büfe sahibinin hiç utanmadan amacı sadece bir çerezi tanıtmak olması gereken ama alttan vantilatörle saçları dalgalandırılmış, ısıracak bir hayvan gibi bakan, elbisesi sanki daha çok dikkat çekmek için özenle seçilmiş ve belki bir çıplak fotoğrafından daha çok dikkat çekici olan bir kadının ve elinde markası zor seçilen bir çerez paketinin oluşturduğu devasa panoyu "kamusal alanda" büfenin yanındaki duvara asmasını hiçbir kadın eleştirmezken buna itiraz eden erkekler gerici, şehvet düşkünü ve kadın özgürlüklerini kısıtlayıcı olark yaftalanabiliyor.

İnsanı tanrılaştıran hümanizmin de insanı gübre makinesi kadar kıymetsiz gören positivizimin de Avrupa'da dine karşı olarak çıkması gibi şu modern zamanda sürüp giden eşitlik tartışmaları üzüm yemeyi değil bağcıyı dövmeyi hedeflliyor. Din birilerinin işlerine engel oluyor diye eşitlik ve insan hakları gündeme geliyor, din kötüleniyor. Bir çerez, bir dondurma ve bir çikolata gibi erkeklerin iştihalı bakışlarının önüne sürülen kadının haklarını kimse savunmuyor, arada kaynıyor.

Reklamlarda sanatın başka hiçbir türü kalmamışçasına önümüze sürülen bayan ses sanatçılarının, sadece 30 sene önce hiç de bugünkü gibi giyinmedikleri, kimisinin boğazını sıkıca kapadığı, çoğunun geniş ve koyu giyindiği o zamanlara ait fotoğraf karelerinden yansıyor. Nostaljik müzik dendiği zaman aklımıza elinde mikrofon olan bir sanatçı gelirken, günümüzün ses sanatçıları belli organlarıyla nam salıyor. Ses sanatı artık et, cerrahi müdahale ve poz sanatının göstermelik adı olarak kalmış bulunuyor.

İnsanların satın alma davranışlarını kışkırtmak için hazırlanmış reklamların yan ürün olarak yanlış fikirleri ve algıları da pazarladığına başka örnekler de verilebilir. Mesela reklamlarda çizilen ve dizilerle pohpohlanan kadın imajı genç kızların hayallerini süslüyor, erkeklerin dahi güzellik anlayışı saptırıyor, yaratılıştan güzel olanla olmayan arasındaki farkı açarak eşitsizliğin dik alasını yapıyor. Bu trajedide anoreksia nervosa hastalığının ve benzerlerinin, kozmetik ürünlerinin kölesi olmanın, intiharların, eşini aldatmaların ortaya çıkması elbette ki kaçınılmaz oluyor.

Şampuan, parfüm, (hatta sakız) ve kozmetik reklamları vasıtasıyla kadınlar, erkekleri tahrik etmek ve baştan çıkarmak için yetiştiriliyor hatta "baştan çıkarıcı saçlar" diye açık açık söyleniyor, daima evli olmayan kız ve erkeğin birbirine yakınlaşması tasvir ediliyor, kadınların kariyer sahibi erkekleri peşlerinden koşturdukları gösteriliyor. Kadını bir meta olarak erkeklerin önüne atan, atmanın ve atılmanın yollarını gösteren, bu yolları yaldızlarla süsleyen reklamlar ironik bir şekilde eşitliğin, özgürlüğün ve ilericiliğin bayrağı olarak sallanmaya devam ediyor. Modernleşme sevdasıyla hayvaniyet istikametindeki bu ilerlemenin toplumsal bir problem olduğu ortadadır.

Ne yazık ki süslenmek ve güzel görünmek kadınların, açık saçıklık görmek de erkeklerin hevâlarının talep ettiği şeyler. Gününü gün eden toplulukta kim filozof gibi düşünüp de hayvanileşmeye karşı çıkar. Olaylar zincirinin neticesi bir direğin daha yıkılmasıdır. Kadınlar şefkali anne olmaktan ve erkekler tarafından da bu şekilde görülmekten uzaklaşarak değerini yitiriyor. İnsanlar izliyor, okuyor, satın alıyor ama boykot etmiyor diye ne vakte kadar onların suyuna gidilebilir ve insanlığın değerleri bir bir yıkılabilir... Ne vakte kadar hazır lezzet ile aldatılan gençler ekonomik canlılığa kurban edilebilir?

***

Belden aşağı haberlerle prim yapan bir gazetede ergenler hakkında arka arkaya endişe verici haberler görmesi Can Dündar'a da dokunmuş. Estetik kliniğinde çalışan bir uzmandan ve genelde üst gelir grubuna bakan bir jinekologdan durumun vehametini anlatan gözlemleri dinlemiş. Yine bu vahim tabloyu bel altından prim yapmak adına resmeden gazetede ergen ihtilali gibi bir yazıda etliye sütlüye karışmadan anlatmış. Önemli tespitler için bu yazının da okunması tavsiye edilir.

Müstehcenlik Yarışı

Müstehcenlik yarışına dur de! başlıklı bir yazıdan alıntıdır.

Dünyayı kurtarmaya çalışırken, kendimizi, ailemizi ve ülkemizi tehdit eden tehlikelerden habersiz kalmamak lâzım. Yeri geldikçe ifade etmeye çalıştığımız gibi, hepimizi tehdit eden ciddî tehlikelerin biri de medya vasıtalarının müstehcenlik noktasındaki ölçüsüz yarışıdır.

Gazeteler, televizyonlar ve ‘sanal dünya’ denilen ‘internet dünyası’ bu hususta birbirleriyle yarışıyor. İlmen ve tıbben izlenmemesi gereken ‘dizi’ler ailece izleniyor ve eve sokulmaması gereken bazı gazeteler ellerde ve ceplerde taşınıyor. Müstehcen bazı gazeteleri ‘mütedeyyin hacı amcalar’ın elinde görünce hem üzülüyor hem de böyle tuzaklara düşmemek için dua ediyoruz.

Bu arada, ‘alkollü içki reklamları’nın da gazetelerde tam sayfa olarak devam ettiğini hatırlatalım ve bu felâketin bir an önce sona ermesi gerektiğini de Türkiye’yi idare edenlere söyleyelim...

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Davut Dursun da televizyonlardaki müstehcen yayınlardan yana şikâyetçi olmuş. ABD’nin televizyonlarda yayınlanan film ve dizilerdeki müstehcenlik ve şiddet konusunda Türkiye’den daha muhafazakâr olduğunu hatırlatan Dursun, milletvekillerini televizyonun çocuklar üzerindeki etkileri konusunda ikaz etmiş. Nasıl bir girdaba sürüklendiğimizin her halde farkında değiliz. Avrupa ve Amerika’da yaşayanlar Türkiye’deki TV yayınlarını görünce bir anlamda ‘şok’ oluyorlar. Çünkü Avrupa ya da Amerika’da belki daha fazla müstehcen yayın yapan kanallar var, ama onlar şifreli kanallar. Yani günün her saatinde, çoluk çocuk izlenebilen ‘serbest’ kanallarda bizdeki gibi müstehcen yayın yapılamaz. ‘Çirkin yayın’lar ya şifrelidir ya da gene geç saatlerde yayınlanabilir. Bizde ise değil dizi ve filmler, reklâmlarda bile aşırı müstehcenlik yapılıyor.

İlgili olsun olmasın her konuda ‘kadın’ların reklâm malzemesi olarak kullanılması her halde tesadüfî değildir. Gençliğin imanını çalmak için müstehcenlik bir vasıta olarak kullanılıyor. Nedense, kadınların ticarî bir ‘mal’ gibi kullanılmasına sözümona ‘kadın hakları savunucuları’ ya da feministler de sessiz kalıyor.

Bazı firmalar ‘ürün’ reklâmlarında bilerek ‘kadın’ unsurunu kullanmıyorlar. Onlara bu hassasiyetlerinden dolayı teşekkür ederken, bazı firmaların da her adımda ‘kadın manken’ kullanmasını protesto ediyoruz ve etmeliyiz.

Reklâmlar konusunda dikkatimizi çeken başka bir nokta daha var: 70 milyonu aşkın ‘tüketici’nin yaşadığı ülkemizde tesettürlü kadın, kız ve ‘uygun giyinen insan’ yok mu ki her reklâmda açık-saçık mankenler kullanılır? Sadece açık-saçık olanlar mı ‘tüketici’ ya da ‘müşteri’dir? Herhangi bir ürünün reklamı yapılırken, onu tanıtan kişi başörtülü olsa kıyamet mi kopar? Başörtülüler ‘ürün’ satın almıyor mu ki, hep ‘müstehcen giyinen’ mankenlerle reklâmlar kirletiliyor?

Her noktada ve her konuda müstehcenlik yarışına bir son vermenin vakti gelmiş olmalı. Tüketici derneklerinin de bu hususta aktif görev alması ve üreticilere çağrıda bulunmasını talep ediyoruz. Aynı şekilde Diyanet İşleri Başkanlığı da kamuoyunu, üretici ve tüketicileri de bu hususta ikaz edebilir.

Her kademedeki müstehcenliğe dur demek hepimizin vazifesi vesselam...